Gönderen Konu: İşte Benim Memleketim HACIBEKTAŞ.. Suc İşlenmediği İçin Hapishanesi Kapatıldı..  (Okunma sayısı 932 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Zemote

  • Deneyimli Kampanyacı
  • ***
  • İleti: 373
  • Bir Şarkı Çalar Ama Sen Binlerce şey hissedersin..
Benim Memleketim..
Dış Kapılar her Zaman Açıktır bir Tane Hırsızlık Olmaz..
Gece Gündüz Bayanlar Özgürce Gezer Kimse Rahatsız Etmez..
Sokalarında Hiç Dilinci Bulunmaz..

Çünkü Oranın Tek Kuralı vardır
"Eline Beline Diline Sahip Ol" "Aşına Eşine İşine Bağlı Ol"



Hacı Bektaş’ta, hiç “suç” kapsamına girecek bir fiil işlenmiyor. Ne hırsızlık var, ne kavga, ne yankesicilik, ne ırza tecavüz, ne hakaret. Yarım milyon insan, o zor şartlarda kardeş olarak yaşıyor. Suç işlenmediği için Adalet Bakanlığı aldığı bir kararla hapisaneyi kapattı. Çünkü işlevsiz bir bina olarak boş duruyordu. Jandarma ve polis defterleri de tertemiz. Çünkü işlenmiş bir tek suç kaydı yok.

Ne kavga, ne hakaret..

Bugün Türkiye mahkemelerinden 27 bin cinayet davası görülmekte. Çeşitli nedenlerle adam öldürmenin makul görülebildiği ve hatta zaman zaman insana şan ve şeref kazandırdığı geleneklere sahip olan Türkiye için şaşırtıcı bir sayı değil bu. Çünkü din uğruna, vatan uğruna, namus uğruna ve ideoloji uğruna, hatta erkeklik uğruna cinayet işlenmesi geleneklere göre pek de utanılacak bir şey değil.

Diğer suçlar ise cinayetle ölçülemeyecek kadar fazla sayıda. Ve ne yazık ki bu durum sadece Türkiye’ye özgü değil. Dünyanın değişik bölgeleri, suçtan ve şiddetten arındırılamıyor. Son zamanlarda Amerikan halkını dehşete düşüren okul cinayetleri bunun göstergelerinden biri.

Şimdi size Orta Anadolu’da bir kasabadan söz etmek istiyorum. Bu kasabanın adı Hacı Bektaş. Adını 13. Yüzyıl’da Horasan’dan gelerek buraya yerleşmiş bir manevi bir otorite olan Hacı Bektaş’tan alıyor. Her yıl Ağustos ayında bu kasabaya 500 bin kişi geliyor. Türkiye’nin her yöresinden Hacı Bektaş’ı anmak için bu kasabaya gelenleri ağırlayacak otel yok. Sıcak havada kadınlar, erkekler, çocuklar ağaçların altında yatıyorlar. Sularını, ekmeklerini bölüşüyorlar.

Ve günlerce süren bu festival sırasında hiç “suç” kapsamına girecek bir fiil işlenmiyor. Ne hırsızlık var, ne kavga, ne yankesilicik, ne ırza tecavüz, ne hakaret.

Tek suç kaydı yok...

Şimdi işin en can alıcı bölümüne geliyorum. Bu kasabada yıllardan beri hiç suç işlenmediği için Türkiye Cumhuriyleti Adalet Bakanlığı 1995 yılında aldığı bir kararla hapisaneyi kapattı. Çünkü işlevsiz bir bina olarak boş duruyordu. Jandarma ve polis defterleri de tertemiz. Çünkü işlenmiş bir tek suç kaydı yok.

Suçun her gün arttığı bir dünyada, Türkiye’nin tam ortasındaki bir kasaba nasıl oluyor da şiddetten yüzde yüz arınabiliyor?

Suçun her çeşidini dışlayabiliyor?

Bu sorulara verilecek cevap tek kelimelik: Kültür!
Bu insanların geleneksel kültürleri onları suçtan koruyor. Hacı Bektaş’ın geleneği suç işlemelerine engel oluyor. Irk, dil, din ve cinsiyet ayrımını ortadan kaldırıyor. Bugün Türkiye’de onun yolunu izleyen milyonlarca kişi, “insan kardeşliği” düşüncesinde birleşiyorlar. İbadetlerini saz eşliğinde söylerdikleri semahlar ve bunlara uygun danslarla yapıyorlar. Hem de kadın erkek bir arada. Kadınları çarşaf içinde değil. Dört kadınla evlenmelerine de hiç bir zaman izin verilmemiş. Bırakın dört kadını, ikinci bir kadın almak bile “yol düşkünü” olmak sonucunu doğuruyor. “Yol düşkünü”, işlediği herhangi bir suçtan dolayı toplum dışına itilmek anlamını taşıyor. Şarap yapmayı biliyorlar, içki içiyorlar. Şenlikleri ve törenleri Dionysos bağ bozumu ayinlerine çok benzeyen bir coşkunlukta. 21. Yüzyıl’a aktarılan ve bugün de milyonlarca kişi tarafından devam ettirilen bu barışçı kültür nasıl oluşturuldu, nasıl gelişti? Bu soruların cevabını bulmak için 700 yıl öncesine, 13. Yüzyıl’a gitmek gerekiyor.

Kaynak: Linkleri görmeye yetkiniz yok. Kayit olun veya giris yapin
« Son Düzenleme: 30 Kasım 2013, 00:51:21 Gönderen: Zemote »